Sabahları açardın
Çiçek kabul etmez topraklarda
Tabiatın anası Margurite
Bütün renkleri sende gördüm
Sende kokladım
Mavi denizlerin mistik kokusunu
Sabahları açardın
Sana yazılmış bir şarkının
Yağıyordu yağmur
Soğuk ve yokluğun gibi renksiz
Okşuyordu elimi süremediğim saçlarını
Boynuna süzülerek bir yağmur yağıyordu
Hiç yaşanmamış bir aşkın enkazıydım
Yüzün ruhuma akıyordu
Soğuk bir yağmur yağıyordu
Seninle başlayan bir hüzün
Yüzünü saklayan bir yıldızın girdabına düşmüşüm
Neyleyim dolunaya vurulmuşum ayaz gecede
Bir karıncayım işte düşmüşüm kum saatine
Hangi yana çevrilse kumlar yağar üzerime
Esmer bir karıncayım işte
Hangi karınca düşmek ister kum saatine
Nisan yağmurları söyler en güzel türküleri
İnci çiçeklerine
Bu türküler bir kuğu şarkısıdır
Hani ölümlerden önce söylenen
Bu türküler bir yolcudur
Bir handa en fazla bir gece dinlenen
Guguk kuşları dağıtır
En masum kuşların yuvası
Âşiyanlar taş yüreklerde öğütülür
Ve istiridyeleri en ürkek ahtapotlar parçalar
Ki guguk kuşları…
Dağıtır.
Bu gece kafamı yastığa gömeceğim
Gömeceğim gayya kuyusuna en büyük aşkları
Bütün şarkıları susturup
Bir şarkı söyleyeceğim denizlere ve balıklara
Bir şarkı söyleyeceğim denizden kovulmuş balıklara
Ve yaramı canımdan koparıp
Durmuş bir saatin içinde saklayacağım
Yastığıma döktüğüm gözyaşımı
Yorganımdan gizleyeceğim
Bu gece kafamı yastığa gömeceğim
Çan takıp kuşların kanatlarına
Sana yalvarmayacağım Margurite
Bekleyeceğim seni
Ölümün gibi uzaktan ve sessizce
Bekleyeceğim
Sabırla ve usanmadan
Ben Eyyüb’ün kanındaki sabırım
Öyle akmam her yaradan
Ben Eyyüb’ün kanındaki sabırım
Bedeni kurusa da
Ruhunun teslimine göz yummayan
Sana aldığım karanfili
Eski bir mezara bırakıyorum Margurite
Yalnız ölüler sevildiklerini bilmezler
Ölüler kemiktendir
Kemikleri tenin gibi beyaz
O kemikler ki hiçbir şeyi kutsal saymaz
Sana aldığım karanfili
Eski bir mezara bırakıyorum Margurite