Bir Zamanlar Anadolu’da

I

Yaşadıklarımız, çevremizde olup bitenler, doğumla ölüm arasına sıkışmış kimini hiç hissedemediğimiz duygular, belirli belirsiz gözüme takıp önem atfetmediğimiz olaylar… Acaba hangisinin gerçek anlamda farkındayız? Çoğunu umursamıyoruz bile. Sinemanın görevi ve değeri tam da burada ortaya çıkmalı. Sinema, varoluş meselelerimize ışık, yaşadıklarımıza tercüman olarak yakalayabilmeli bizleri. Ve şehrin ana caddeleri kadar beride kalmış ara sokaklarında da hikmeti aramalı…

Kimi filmler vardır, yaşamın görülmeyen karelerini, farkına varılmayan hislerini, üstü kapatılmış olaylarını, önemsiz sandığımız meselelerin kıymetini bizlere gösteriverir. Temposu düşük, aksiyondan uzak, insanın iç hesaplaşmalarını gözler önüne seren bu filmler üzerine düşünme isteği bile başlı başına sinema olayı aslına bakarsanız. Gelin görün ki Türkiye sineması bu tür filmlere çok da alışık değil. Nitekim geniş kitleler tarafından da takip edilmiyor. Fakat sinemayı salt eğlence olarak görmeyip, hakikate yönelik yönünü önemseyenler için bu filmler okul niteliği taşıyor.

II

Türkiye sinemasında, bu tür minimalist bir sinema dilini özgün desenlerle bezemiş bir author olarak Nuri Bilge Ceylan sineması gittikçe ustalaşan yapıtlarla karşımıza çıkmaktadır. Her filminde öncekilerden ayrı, bambaşka alanlara fakat sinema dilini hiç değiştirmeden yönelen bir yönetmen var. Ceylan sineması “Koza (1995)”dan bu yana geçirdiği evrede şatafatlı hayatlardan ziyade aramızda var olan sıradan insanların kaygılarını, iç çatışmalarını, adalet ve suç dilemmasında yürüyen hayat hikâyelerini sunmaya çalışıyor.

“Kasaba (1997)” filminde kasaba çocuklarının hikâyesi, birçoğumuzun yaşadıklarına ne kadar da benzer. Ve o küçücük kasabada insanı hayata, doğal yaşamın güzelliklerine bağlayacak ahenk karşımıza çıkar. “Uzak (2002)” da ise fotoğrafçı bir şehir insanının, kasabadan gelen akrabası sebebiyle özünü hatırlayış, sorgulamalar, utanç gibi modern zamanların değişmeyen sorunları evrensel bir dille ele alınmaktadır. Yönetmenin Tarkovski’ye göndermelerinden de anlağımız, Ceylan sinematografisinin estetik olarak duracağı yere, varmak istediği hedefe yöneliktir. “Üç Maymun (2008)” ise Ceylan’ın daha önceki yapımlarından farklı olarak Yeşilçam filmlerini anımsatacak hikâyeye sahip olmasına rağmen yakın planın işlevselliğini göstermesi açısından dikkat çeker.

III

Nuri Bilge Ceylan, bu filmlerinin ardından “Bir Zamanlar Anadolu’da (2011)” yeniden kasabaya döndü. Buradan da anladık ki yönetmen o küçük kasabayı hiç terk etmemiş.  Ancak kasabanın çocukları artık büyümüş, suça karışmış, kimileri ise bu suçluların peşine düşmüş. Aslına bakarsanız öyle katmerli bir hikâyeden, girift senaryodan bahsetmek mümkün değil. Basit bir hikâyenin derin dehlizlerine, kişilerin ve suretlerinin ardında saklı gizli suçlara yönelen, bürokratik hiyerarşinin katmanlarını yalın dille ele alan bir film “Bir Zamanlar Anadolu’da”. Gece, bozkırın o etkileyici atmosferi ile başlayan yolcululuk insanın hislerine doğru yol alırken, herkes içsel bir deneyimi de beraberinde yaşmaktadır. Filmin o esrarengiz hali, sinema dili ve estetiği açısından başarının kanıtı olmalı.

“Bir Zamanlar Anadolu’da”, oyuncu performansları da ayrıca ele alınmalı belki de. Ancak komedyen bir oyuncuyu, Yılmaz Erdoğan’ı, Komiser Naci olarak çok farklı bir kişilikle izledik. Aynı şekilde Taner Birsel (Savcı Nusret) ve Muhammet Uzuner’in (Doktor Cemal) performansları da filmin sahiciliğine ayrı bir tat katmış durumda. Bu minvalde Kasaba’dan bu yana çektiği tüm filmlerde kendine özgü sinema dilini devam ettiren Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da”, “Uzak’ı” ayrı tutarsak içlerinde en iyisi olarak görülebilir.

IV

Nuri bilge Ceylan sinemasının dikkat çeken yanı görsel çekim zenginliğine ulaşıyor olması. Fotoğrafçı titizliği her filminin ortak teknik özelliği. Filmlerinin izleyiciye bıraktığı tesirde görsel zevkin önemi aşikârdır. Diğer bir husus ise filmin kurgusu. Bizce, Nuri Bilge Ceylan filmlerinde kurgu sürecinin önemi ve değeri onun başarısıyla ilintili. “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmin yayımlanan “Kurgu Günlüğü”  çekimler hariç, filmin bir yılı aşkın sürede (22 Aralık 2009-02 Ocak 2011) tamamlandığını gösteriyor. Bu da ne kadar titiz ve mükemmeli arayan bir yönetmenle karşı karşıya olduğumuzu fark ettiriyor.

“Bir Zamanlar Anadolu’da” diğer Nuri Bilge Ceylan filmleri gibi festivallerden eli boş dönmüyor. Bu başarı Avrupa’nın en önemli festivalinde de devam etti. (Cannes Film Festivali 2011, Jüri Büyük Ödülü) Muhtemelen daha birçok ödülü de hak edecek. Nitekim Oscar için de Türkiye’nin aday filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da”.

Tüm bu başarılarına rağmen Nuri Bilge Ceylan filmlerine ilgi tahminin çok altında. “Recep İvedik” gibi sözüm ona komediler (bizce komedi türü ile alakası yok) 400 kopya ile gösterime girerken “Bir Zamanlar Anadolu’da” ancak 65 kopya ile gösterimde. Toplam gişe seyircisinin de yüz bini bile bulmayacağı şimdiden belli. Çok net olan bir şey var. Türk seyircisi sanat filmi izlemiyor. Sevmiyor. Kameranın durağan hareketlerini sıkıcı buluyor. Halen Hollywood etkisini kırabilmiş değiliz.

Bu kalıplaşmış seyir tarzı kırılır mı, bilmiyorum. Sanat filmlerine herkesin ilgi göstermesi gerekir mi, sanmıyorum. Tek söyleyeceğim “Bir Zamanlar Anadolu’da” bu tür filmlere ilgi duyan sinefiller için klasikler arasına girecek gibi duruyor.

1 Altyazı Dergisi “Üç Maymun” filminde olduğu gibi bu filminin kurgu günlüğünü ek olarak yayınladı.  Nuri Bilge Ceylan, “Bir Zamanlar Anadolu’da Kurgu Günlüğü” Ekim 2011

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Panorama / Ay Vakti
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -70 / Şiraze
Bütüncül Düşünce ve Sanat / Necmettin Evci
Tarık Buğra’nın “Yalnızlar” Romanında Birey Yalnız... / İbrahim Biricik
Kaygı Nesneleri / Salime Kaman
Tümünü Göster