Türk Edebiyatı Üzerine

Türk edebiyatı cilvelidir, saklar yüzünü, çatlatır âşıklarını.

Türk edebiyatı, Asya steplerinde yaşarken başını çevirmiş doğuya. Bir Fars güzeli görmüş; tutulmuş. Cilveliymiş, alımlıymış hani. Vurulmuş kalbinin tam ortasından. Tutkusu aşka dönüşmüş kısa sürede. Pervane olmuş, etrafında dönmüş. Ölümle burun buruna gelmiş çok kere. Toplamış kendini, hamle üstüne hamleler yapmış. Ahlar eylemiş, kırklara karışmış eninleri. Nihayet mecnun olmuş.

Hikâyelerini almış önce, anlatmış kendi dilince: Leyla ile Mecnun’u, Ferhat ile Şirin’i, Yusuf ile Züleyha’yı… Cilveleri karşısında yok olma noktasındayken var olmuş onda, tıpkı bir dervişin “fena”dan “beka”ya geçişi gibi. Yok olurken atmış bütün benliğini ve sevgilinin zarafetiyle var olmuş yeniden. Erimiş Fars’ın potasında, başkalaşmış.

Yeni bir Türk edebiyatı var şimdi karşımızda: iyi giyimli, düzgün telaffuzlu, adap ve erkânı bilir… Bu haliyle çıkmış yolculuğuna. Görenler hayran olmuş. Onlar da ondan etkilenmiş. Hayranları onu almış omuzlarına. Kendine gelmiş nihayet. Farslı sevgili bile girmiş hayranları arasına. Yüz vermez olmuş eski sevgilisine.

Yeni imkânlar geçirmiş eline, kendi güzelini yaratmış sanat âleminde. Bu âlemde aleladelik olmaz. Güzelleri alımlı, bir o kadar da çalımlı. Göze girmeyi de göz boyamayı da becerebiliyor. Cilveler, gerdan kırmalar… Dünya, bu yeni güzele ödül bile vermeyi kabul etti, verdi.

İlk bakışta doğuya sırtını Batı’ya yönünü dönmüş gibi görünür. Sakın aldanmayın onun görünüşüne. O kendisi, hem de kendisinin ta kendisi. Hayranı olduğu Fars güzelini kendisine bende eden bu güzel, şimdilerde Batının sarışınının peşine düşmüş. Onun için olsa gerek Batı kisvesi giyiyor, lir eşliğinde danslar ediyor.

Yakında “lir”, “kopuz”un sesini arayacak, onun namelerinde coşacak, dansını onun ezgisinde yapacak. İşte o zaman bir nazende olacak, hicabından örtecek yüzünü. Bütün bir Batı onun yüzünü yahut saçının bir telini görebilmek için pervane olacak. Bu hicap, onun doğasında var, her Asyalı güzelde olduğu gibi. Şiirler ona söylenecek, hikâyeler onun etrafında gelişecek. Her coşkunun merkezinde o olacak; her hikâyenin, romanın kahramanlarının gizemli güzeli o olacak. Zira Türk edebiyatı cilvelidir, saklar yüzünü, çatlatır âşıklarını.

Fars güzeli, Türk güzelinin Batı kisvesine büründüğü günden beri bayram ediyor. Bu bayram esaretin sona ermesi ve bağımsızlık bayramıdır bir nevi.

Batı şaşkın, hayranlıkla kompleks arasında gitgeller yaşıyor için için. Aslında yok saydığı, görmezden geldiği güzel karşısında bir duruş bu, ama zayıf bir duruş; mahcubiyetin verdiği şaşkın bir duruş.

Biz telaşlıyız. Güzelimiz, podyuma çıkacak, bütün gözler onun üzerinde olacak. Bir olumsuzluk olsun da istemiyoruz. Koşuşturmalarımız, iş bilmezlik, kayıp arama olarak algılanmasın. Güzelimiz ilk defa çıkmıyor ki sınava. Tecrübesi çok fazla. Doğu’nun dillere destan güzelini bile kendisine bende etmeyi becermiş bir güzelden söz ediyoruz, zira.

Sorular, sorular, sorular… Ne zaman çıkacak sahneye? Acelemiz yok. Bekleyin görün. Sabreden derviş muradına erermiş.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

133. SAYI / EKİM 2011 / Ay Vakti
On İki / Hilal / Ay Vakti
Teklif / Şeref Akbaba
Bir Mısrada Meçhul/Bir İsimde Bin Ses Bir Başkasın... / Mehmet Ragıp Karcı
Prof. Dr. Durali Yılmaz İle Söyleşi / Şeref Akbaba & Öznur Ertekin
Tümünü Göster