Sondan Baş Çıkar, Baş Sona Kalır

Bir şey hep bir şeyin devamı olarak başlar. Başlangıç ve sebep olarak gördüğümüz her şey, bir önceki şeyin küle dönmüş halinden dirilir veya sonucundan başını çıkarır. Yeni aşk, önceki aşkın küllerinden doğar; artık ısıtmayan ateşin çevresinde toplanmış soğukların iyice bellettiği taze bir ateş yakma gerekliliği insana çalı-çırpı toplatır.
Giden gitmiştir. Yakayı bırakmayacak gibi görünen hatıralar, ruhu çekilmiş elin soğukluğuyla insanın içinde dolaşır; üşütür sadece; insanı yeni zamanların yakasına ışıldayan bir rozet gibi takmaya güç yetinmezler. Gidenin geride bıraktığı boşluğu, yeni biri gelip doldurur.
Rüzgar esmişse ve önüne bir tohum takarak toprakta dinmişse, yeni bir doğum başlamak üzeredir; ilk kez olmayan yeni bir doğum… Uğultulu tepelerin kovuklarında toplanmış rüzgarlardan kopmuş bir rüzgar parçasının ovalardan kaptığı tohum, hayatın içinde birkaç mevsimlik yol yürümüş ağaçlardan geriye kalmışlığının içinde tarihini bugüne taşır.
Neyse… Hikaye, bir rüzgar parçasının önüne kattığı tohumun herhangi bir toprağa bırakılışıyla başlar. Herhangi bir sebeple, herhangi bir yerde, yine herhangi biriyle karşılaşmadan doğan aşk gibi bir şeydir, tohumun toprağa düşüşü. Ölmüş bir ağaçtan yeni bir ağaca dönüşümü…
Esmeye devam eden rüzgarla ya da başka bir sebeple üzeri toprakla örtülmüş tohum karanlıkta kalır. Gözleri körelir; kendisini saran topraktan başka ne bir şeyi görür, ne de hisseder. Mevsim geçer üzerinden; yağmur yağar, kar düşer toprağına. Göğün selamını tohuma ulaştıran elçi olurlar, kar ve yağmur. Bu selamla yumuşayan, daha bir sevimlice tohumu kucaklayan toprak, ıslak dokunuşlarla tohuma dirilişi muştular. Gözleri açılır tohumun, içindeki sevgiden haber görünür. Bir ok gibi toprağı delen filizler dallanır; dallar kollanır; her koldan hayata gamze çakan yapraklar fışkırır. Annesinin göğsünü emen çocukların merhameti harekete geçirdiği gibi, kökleriyle toprak yiyen, dallarıyla bunu özsuyuna çeviren ağaçlardan beslenen meyveler de iştah kabartır.
Gölgeliklerinde uyuyup düşler görülen ağaçlar, birkaç mevsim yaşayıp çok çocuk verdikten sonra hayattan çekilirler. Sağlarından sollarından yeni filizler fışkırsa da bunlara meyve verdirecek gücü kendilerinde bulmazlar. Üzerlerinden geçen mevsimlerin kendilerine kondurduğu yorgunluk sonrasında kurur küllenirler.
Aşk; toprağa düşüp sonra ağaca dönüşen, dallarından meyve dökülüp sevindiren, gölgeliğinde düşler görülen, sonra kuruyup aslına dönen tohumun kaderini yaşar; sondan baş çıkartır, baş sona varır.
Bir aşktan geriye, sahipsiz bir parçanın yetimliğiyle ortalık yerde kalındığında, çevredeki tozları kaldıracak herhangi bir rüzgara kapılır. İç bünyede ismi saklı aşkın hatıraları ayakları yere değdirmez, bir zemine basıyor oluşun güvenini hissettirmez. Bir gün o rüzgar eser, ayaklar yerden kesilir ve nereden estiği kestirilmeyen rüzgarın önüne düşülür. Artık, o güne kadar yabancısı olduğunuz  yeni bir kapıya bırakılmışsınızdır.
Çok geçmeden açılan kapıdan girilen yerde tekrar hayata karışmışsınız; eski yaralarınızın üzerinden iyileştirici bir el geçmiştir.
Tohum, dirim ve ölüm arasındaki hayatın cilvelerini bir önceki tohumdan kazanır. Aşk da kendisinde taşıdığı bütün iyi, güzel ve yakıcı durumları, daha önceki aşklardan alıntılar; sanki film başa alınır. Hayat devam eder, aşk da…Bir şeyler, bir şeylerin sonucu olduğu gibi, bir şeylerin başlangıcıdır da… Ağaç, ölmüş bir ağacın tohumundan doğar; aşk, bitmiş bir aşkın küllerinden dirilir. Bir çok dirilişe tanıklık eden hayat dikkatimizi daha büyük bir dirilişe çekerken, bir diğer aşktan yakılan ve kısa bir süre sonra küllenmekten kurtulamayan yeni aşk da, boşluklarımızı dolduracak olanın başka türlü bir aşk olduğunu söyler.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Sefer Der Vatan / Şeref Akbaba
Yaz Boz Tahtası III / Alaeddin Özdenören
Mor Işıklar / Recep Garip
Savaş Hazırlıkları / Mehmet Aycı
Sondan Baş Çıkar, Baş Sona Kalır / Nihat Dağlı
Tümünü Göster