10129.
geçmiş, gelecek ve şimdi
madem iç içe
biri beni
götürsün geriye
…
10130.
NOT: Şiir kitaplarını tanıtırken, “şair şu imgeyi, şunu ifade etmek için, şu usul ile kullanmıştır; şairin burada demek istediği ya da işaret ettiği falancadır; vuslatın şairidir o; musiki ile harmanlar mısralarını gibi gibi…” vurgular yapmak hiç bana göre değil. Hiç kimsenin bir şairin bir şiiri yazarken aslında neyi kastettiğini şiiri okumakla anlaması mümkün değildir. Her okur her şiirden bu yüzden farklı anlamlar çıkarmaz mı zaten? Aslında şiiri farklı ve özel yapan da bu değil midir? Burada bu tür şiir kitabı tanıtımları bulamayacağınız uyarısı yapmak istedim.
10131.
İncecik bir kitaba okyanusları sığdırmış Şeref Akbaba. Şair olunca böyle oluyor demek, ziyan etmeden sözleri aktarmak mümkün oluyor aslolanı. “Söz Hali” diyerek “söz”ün kıymeti üzerine söylenebilecek ne varsa dizivermiş üstat. “Olmazların oluru içinde bir yol” (s.40) açıp önümüzde “Sözü yere düşürmemeli” (s.11) uyarısında bulunuyor o yolda ilerlerken. İnsan olmanın getirdiği bir gerçeği de vurguluyor Kālû Belâ’yı hatırlatırcasına: “Söz vermişsek sorumluluk alalım!” (s.8) Çünkü “Sözü anlamlı kılmak, hayatı anlamlı kılmaktır.” (s.11) Ancak bir şartın varlığından da bahsediyor: “Anlaşılması için sözü anlaşılır kılmak gerekir.” (s.18) Yani “üzerinde çalışılmalı, emek verilmeli” demeye getiriyor, “sözü söylemek yetmiyor.” Ömrünü ‘söz’e vakfetmiş olan ve Ay Vakti Dergisi’nin mihenk taşı Akbaba, okuru uyarmayı da ihmal etmiyor: “Söz bir değerdir” (s.12) Ay Vakti adı altında basılan son on kitaptan biri aynı zamanda Söz Hali, sözün özü bir bakıma.
10132.
Edebiyat dergilerinde şiir, öykü, deneme türlerine yer verilir daha çok. Edebiyatı edebiyat yapan detayları anlatmak ise genelde akademik çalışmalara bırakılır. Bu metinleri hakkıyla okuyabilmek öyle kolay değildir çünkü. Salih Uçak, “İnsan, Sanat ve Edebiyat” eserinde edebiyatın derin dehlizlerine girerek sanatın insanla imtihanını dillendirmiş. İnsan olmadan sanatın bir kıymeti olamayacağına göre -ki ilahi sanatı okusun, görsün, anlasın, düşünsün, takdir etsin diye yaratılan insandır vurgusunu da unutmadan- ve sanat varsa onu hem ortaya koyan hem anlayan hem değerlendiren insanın olma zorunluluğu şart ise sanat insansız, insan sanatsız olmaz -ki üretilen her şey sanat gerektirir- sonucuna varmak da kaçınılmaz elbet. “İnsan” söz konusu olduğunda unutulmaması gereken bir gerçek de insanın var olan her şeyi yozlaştırma/çürütme eğilimidir. İnsan-Sanat ilişkisinde de bu eğilimi görmek kaçınılmazdır. Yazar, belki de bu yüzden sorar: “Yaz(ı)n çürümüş olabilir mi?” (s.11) Ay Vakti Dergisi’ne böyle bir eseri kazandırdığı için teşekkür ediyorum.
10133.
Dikkat! Şiir!
Ay Vakti Dergisi’nde şiirleri yer alan şairlerden Semra Saraç. Kitabın adı, bana doğrudan “ölüm” kelimesini fısıldıyor. Ölüm, kaçınılmaz olan; ama ölümün insanı nasıl bulduğudur konu olan. Peki, “Neden ölüm?” İnsanın mahiyeti hakkında hiçbir şey bilmediği ve bir gün mutlak surette deneyimlemekten kaçamayacağı için mi? Ya da her tarafta ölüm kol gezdiği için mi? Pek çok nedeni olabilir. Şairden dinlemeli. Bana göre, şiir kendisini anlatır. O yüzden, Semra Saraç’ın Ey Ödünç Yaşam’ını oluşturan şiirlerinden ikisinden alıntıya veriyorum sözü:
“Biz iyiyiz canım, insanız işte
bir avuç can
Şu kadarcık iyiyiz ki kemiklerimiz dahi sızlıyor
kemikleşen dünyada” (s.62)
“Bilmek, yaşamak olmuyor tabii
üstünü örtsen de acının travması
örtülmüyor toprak ve taştan harçla” (s.86)
10134.
Dikkat! Şiir!
Ferhat Öksüz, başlığını kitabına ad yapmakla “Duvar ve Râ” şiirini taçlandırmış. Ancak, “duvar” kelimesinin pek çok şiirinde geçtiğini de vurgulamadan geçmemeli. Belki de bundandır böyle bir ad seçilmesinin ardında yatan. Yine de şaire sormalı “duvar” kelimesinin ondaki karşılığını ve kaldırmalı üzerindeki örtüyü. Duvar belki bir engeldir, belki bir korunaktır, belki de bir kaderdir. Öksüz’ün yaşadığı toprağın izlerini yakaladım şiirlerinde ben. Ay Vakti Dergisi’nin son on kitabı arasında onun da kitabı yer aldı. Kitaba adını veren şiirden işte bir alıntı:
“ben en çok otobüs duraklarındaki yalnızlığımı sevdim
çün en çok o vakitler sırılsıklam oluyordu tek başınalığım.” (s.40)
10135.
“Adım Aden’de Saklı” Nurşah Karaca’nın Ay Vakti Kitap’tan çıkan hikâye kitabı ve eserdeki ilk hikâyenin de başlığı. Aden, benim için özel bir şehir olduğu için de bu eser fazlaca heyecanlandırdı beni. Asıl adı Sâre olan Yemenli bir kız oldum hikâyeyi okurken. Şam’da Esma, İran’da Yasemen, Irak’ta Ranîm. Ve tekrar Yemen’de Sâre’ye dönüşebilmek güzeldi. Sonu iyi biten öyküler azdır. Sırf bu yüzden işte, sonu umut yeşerten hikâyeler yazabilenlere selam olsun. Ve “Sözcüklerimi kendim seçmeli değil miydim?” (s.25) keyifle okuduğum eserden alıntı çıkınıma gizlediklerim arasında yer alarak kayda geçti. Ve eserde geçen şu soruyu sevdim: “Adını kaybeden insan, kendini de kaybeder mi?” (s.16)
10136.
Dikkat! Şiir!
“Yara Söylemeyin” Selami Şimşek’in Ay Vakti Kitap’tan çıkan şiir kitabı. Kitabın son şiirini, tüm şiirlerini okura sunduktan sonra -bir sır verir gibi- esere ad olarak seçmiş şair. “Dedim her şeyi, aman yara söylemeyin” diye fısıldar gibi. Birkaç istisna dışında, şair neredeyse tüm şiirlerinde “çocuk” ve “çığlık” kelimelerini kullanmış. Bu yüzden şiiri, uzun bir sessizliği sonlandırmak ve çocukların anlatamadıklarını dile getirmek için bir araç olarak seçmiş olduğu ihtimalini düşündürdü bana. İşte o son şiirden bir alıntı:
“gelin ey hüzünler yüreğim acı evi doluşun yatıp kalkın
yaralayın yara açın ama yara söylemeyin
ve etim iliğim bile duymasın onun için yaralandığımı” (s.63)
10137.
Dikkat! Şiir!
Şair Mustafa Küçüktepe’nin eserine verdiği isim “Leyla Bakışlı.” Ay Vakti Dergisi’nin yayımladığı son on kitabından biri o da. Şiirlerinde ölüme seslenişini duydum şairin-ey ölüm/kurtar beni yaşamın sancılarından (s.76). Sevgiliye dökülüşlerini izledim -sevgilim/seher yellerini kuş seslerini özlüyorum (s.98). Ve veda eder gibi bestelenmiş hüzzam şarkısını dinledim -hüzünlü yürekler ayrılıyor buradan (s.50). İşte eserin adını ondan aldığını düşündüğüm “Suçlusun Yanında Leyla Bakışlı Hançer” şiirinden seçtiğim alıntı: “dünya bir avuç içi ömür o kadar” (s.26)
10138.
Dikkat! Şiir!
Şiirleri yıllardır Ay Vakti Dergisi’nde okurla buluşan Ali Yaşar Bolat bu sefer, “Üşüyen Ovanın Uykusu” ile çıktı okurun karşısına:
“Hangi ressamın fırçası değmişse bu düşe,
Hep bir dönüş başlatır, terk edilmiş yere.” (s.40)
Elbette uzun başlıkların dikkatimi çekmemesi olanaksızdı: “Yürüdüm Çölün Patikasını, Şiir Dilinde, Mavi Bir Uçurtmanın Kanadında Gölgesiz;” (s.51) ve şu mini minnacık durup da kantarın ölçüsünü bozan güzelliğe -ilk bölüm başlıktır, başlığı aktarmasam anlam fırtınası yaşanırdı- dikkatleri çekmemek haksızlık olurdu:
Kızım Benim,
Gelinliklerdir,
Bembeyaz Şiir Diye
İnceme Kazıdığın
“Masallar açsın duvağını!
Kelimeler öpsün uzun uzadıya,
Kitap ayraçlarına dolanan saçlarını.” (s.23)
10139.
Dikkat! Şiir!
Ay Vakti Kitap’tan çıkan son kitap da bir şaire ait: Yavuz Ertürk. Eser adını, “Yabacı” şiirinden almış:
“Boğulup boğulup karşıma çıkıyorsun
Deniz ne de güzel dövüyor seni.” (s.26)
Şiirinde keskin vurgular hissediyorum okurken. Damağımda kanlı çizikler kalıyor sanki, şeker değil de jilet çiğnemişim gibi:
“Sustum dedim
göğüme kara bir çul aktı.
Karlandım.
Gözüm kara
Kirpiklerim kırıldı.” (s.10)
Bazen de volümü düştü kelimelerin. Tüy düşse yere bomba etkisi yapacak gibi:
“Çayda keder yudumlanır
Çayda çıra
Çayda kader.” (s.39)
10140.
Muamma
eritecek buzları
çözülecek kalemin sırrı
üç günlük dünya
…