Gerçek Hayat Kaç Para Eder ?

Şöyle uzun uzun düşündüm desem yalan olur! Aslında düşünemiyordum. Fikrimi alt üst eden üstteki düşünceler altta olması gerektiği için, alttaki düşüncelerin olması gerektiği yerde olmadığı fikri beni düşünmekten alıkoyuyordu. Her zaman alttakilerle üsttekiler ya da üst perdeden konuşanlarla alt perdeden konuşanlar (veya olması gerekenlerle olmaması gerekenler) kafamda gitmiş gelmiştir.

Bu son yıllarda ise artık ne gidiyorlar ne de geliyorlar. Giden gidiyor mu?  Gelen geliyor mu?  Belli değil. Ne yazmam gerektiğini ben de bilmiyorum. Bilmiyorum çünkü bilmek istemiyorum. “Bildik de ne oldu?” diyor içimden bir ses. Yazdık da ne oldu, söyledik de? Dahası okuduk da yaptık da ne oldu? Evet, okumadan yazanlar, bilmeden söyleyenler, dinlemeden anlatanlar, yapmadan “mış” gibi yapanlar oldu her zaman. Sadece olmadı, olduruldu. Arka çıkıldı. Yer gösterildi. Ne yazıyorum Allah aşkına ne söylemeye çalışıyorum? Aslında ne düşünmek ne yazmak ne de söylemek istiyorum. Ben de bilmiyorum ne yapıyorum!

 Aslî itibari ile okumak, düşünmek, tefekkür etmek, felsefe yapmak, beyin fırtınasına girmek, olmazsa olmazımızdır. İnsan düşündüklerini elbette yazıya geçirir bunu edebiyatın çeşitli alanlarında değerlendirir. Şiir, deneme, makale, hatırat, hikâye ve romanda da bu böyledir. Hakeza hayatta karşılık bulur bunlar ya da bulması gereken şeyler olabilir… Hep söylenir: “Edebiyat medeniyettir, edebiyatı olmayanın medeniyeti olmaz,’’ diye. Bu söze sonuna kadar katılırım. Çok zaman söylerim; hem de seve seve, içten söylediğim bir sözdür. Edebiyat; kişiliğinde medeniyet seviyesine çıkarabilen bireylerden oluşan aydın bir grup tarafından, toplumun yaşamına katılan maya misali, toplum hayatının özüne katılmış bir çabadır. Yapanlara selam olsun.

Yine en içten söylediğim bir şey de “Gerçek insanlar, gerçek hayatlar.” Belki gerçek olur umuduyla söyleyelim.  Demem o ki, gerçek insan gerçek hayat kaç para ediyor?  Belki de kafamı mı kurcalayan, konforumu kaçıran bu gerçek ve sahte ayrımında yatan hakikati aralamak, aramak… Neyin gerçek neyin sahte olduğunun ayrımına varmak.  Bir şeyin gerçek olmadığının anlaşılmaması için sarf edilen bu yoğun çaba, uykumuzu kaçırması gerektiği hâlde, nasıl hâlâ rahat rahat uyuyabiliyoruz? (Biraz ironi biraz gerçek; gerçek insan deyince aklıma Aborjinler, Kızılderililer, Afrika yerlileri gelir. Tabi onların yaşam felsefesi ve taş gibi toprak gibi, siyah ve beyaz gibi net yaşadıkları hayatlar gelir.) Ancak gerçek insanlar gerçek hayatlar yaşayabilir, elbette. Herkese nasip olmaz. Kabında varsa içer, mayasında varsa yer.

Eyyamcı insan sahteliğin albenili dünyasında neden, niçin gerçek insan olsun ki beş para etmiyor. Gerçek olmak, net olmak, doğru olmak bir anlam ifade etmiyor.

 (Ben edebiyatçıları biraz bu gerçek insanlara benzetirim. Onlar her ne kadar hayal dünyasında yüzseler de gerçek hayatları ve teklifleri olan insanlardır. Hayal kurmayı felsefeye benzetirim, o sebepten belki.)

 Bu yazı bitti. “Ben bittim,” diyor. Sözü uzatmaya gerek yok, zaten uzamıyor da. Vesselam.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

BİR-İKİ ERZURUM –II- / Şeref Akbaba
Kutlu Telaş / Mehmet Aksu
Aşkın Gölgesinde Dile Gelenler / İsmail Bingöl
Aforizmalar / Naz
Perde ve Hakikat : Sinema Felsefesi / Abdullah Ömer Yavuz
Tümünü Göster