Dersin ki kavurur çağı bir cehennem soğuğu
Ah, “makineye eklenen bir parça et” miyim ben?
Neyim olur şu güneş, hava, toprak, tohum ve su?
Yaşamak niçin dumûra uğrar, kopar yürekten?
Derken yerküre seni bir o, bir bu yüze serper
O an kaçmak, zamanın dışında olmak istersin
Sığmaz tahammül kalene o hummalı sualler
Derin çatlaklar gezinir teninde, kor dökersin
Dersin ki nasıl da silinmiş sevdânın hâlesi
Susmuş uyanış atardamarı, yok şarkılarım?
Yanılsamalar sihriyle çopurlaşmış çehresi
Bu yılgı cenderesinde böyle nasıl yaşarım?
Değil mi ki parlar koyu karanlıklar içinde
Varlığın en arı, en taze, en görklü sancısı
Öyle ise bırak, çelikleşsin eylemlerinde
Bilensin öç vakti için tan sökümü yarası
Sürecekmiş azgın fırtınalar burgacı, sürsün
Rûhu mekân dışı dünyalar saracakmış, sarsın
Elbet çökecek Prokrustes’in yatağı bir gün
Gerçeğe, güzele, aşka sığın; sen böyle varsın