yastayım
aramaktan değil de bulamamaktan yaralıyım
“gel” dediğim
hiç gelmeyenim
ve redaktesiz gelemediğim… ben bu işi bir kararda tutamadım
aramızda ne çok değişim, aramızda ne çok kelimelere dökülmemiş veda ve aramızda ne çok yolculuk hazırlığı yığılmış Şiraze. bir poetika bırakamadan, sol elimle birkaç çizik atamadan ve utancı po- çuyla gizleyerek dönüşüyorum bu yüzden, yüzümü göstermeye cesaretsiz, ismimi hırsızlarken bir sergüzeşti ıskaladım yine. üstelik Cratylos kadar uç fikirliyim.
endişe’m…
yetimler nasıl teselli edilir bilmem bir cenazenin ardından nasıl bakılır bilmem bir garîb nasıl düze çıkarılır bilmem bir bayrak nasıl yarıya çekilir bilmem
bilmem ben ağıtların dağladığı yüreklerin uykuya nasıl daldığını
bilmem ben, bilemem sezmeden önce kimin kimi yoğurduğunu, harmanlayıp kavurduğunu
bilemem endişe’m…
Şam’dan geleni, Şam’a gideni, def ile semâ edeni, aşk ile yükseleni ve beni kaç ince suç üstüne hesaba çekeceklerini
dardayım da bütün harfleri çağırmadayım imdada: sin, mim, nün ve vâv; kâf ve elif bu yükü biraz hafifletin öyle kanatlanayım semâya mesafelere rağmen aynı mevzidesin ve aynı duruşla karşımdasın. ne ki bir hayâlden bile daha hayâlsin Şiraze. elimi boşlukta sallayıp emanet ediyorum seni yoldaşına, yoldaşın bir elûh asr üzerine, baid kemâlden nasibini alamamışlara, nesy üstelik bünn gölgesinde ve elif Ahvaz’da âdem olanın tekrardan alamadığı bin derse. Şiraze, azmin süzgecinden geçecek kadar inceldim belki, insanlara bundandır meyilsizliğim. dilemiyorum rast duruşlu nazeninler, beklemiyorum boyuma denk mucizeler, ummuyorum rıh kokulu akşamlar; evhamdan eser kalmadı içimde ve tüm tereddütleri terkettim ve sevinçlerime ket vurdum. Şiraze, gayeler faydasız adımı sesler…
iklîlîm… dönüp dolaşıp bir tek İstanbul’a mı sığacağım nedir, bu göçebeliğe başka hangi şehir son verir, verebilir? dönüp dolaşıp İstanbul’da mı son bulacağım, sonlanacağım, son- landırılacağım nedir, bu ruhu başka hangi şehir dinginleştirebillr? dönüp dolaşıp Şiraze; yitmişlerin, yitirilmişlerin, yitememişlerin şehri İstanbul’da mı duracağım, durulacağım, durdurulacağım yahut?
ölgün öğleden sonraları kırık bir aynanın karşısında durup bakıyorum kendime Şiraze. paramparça görünüyorum ve kesikler içinde… böyle idâme edemem, mahbûb olana lirik bir üslûpla gıptadayım, geç kalmışım ben her şeye “acımak” gibi bir his ile karman çormanım. böyle kimseyi iczal edemem. Şiraze, mâh olamadım. Şiraze, mihr olamadım. Şiraze, mihr ü mâh olamadım, hangi zâviyeden bakarsan bak ben seni de hep nısf yazdım, nısf anlattım, nısf nısf andım, çünkü Şiraze, senle başlayan hiçbir cümlenin sonuna uzanacak tâkati bulamadım. fi zamandan kalmayım, fi zamana kaymaktayım ve filhakika Şiraze, zamansızlığa meyyalim…