Gecenin Yüreğine Basarak Sana Yürüdüm

Gecenin bir yarısında ürpermeden irkilmeden, hırsız korkusuyla evden değil yürekten gelen sesin verdiği endişe ve telaşla uyanarak, aslında uyku ile uyanıklık arası uyunamamış bir gecede desem daha doğru olacak; bitmek bilmeyen geceye, uğramak bilmeyen uykuya, alışkanlık edinmeyi beceremediğim sensizliğe yürüyorum.

Gecenin yüreğine doğru uzatarak ellerimi, boşaltıyorum avucumdakileri. Gecenin manevi suyuna daldırıp topluyorum toplanmayı bekleyen af, mağfiret ve bereket hisselerimi… Mavi bir kapıdır beliren, gecenin kör karanlığına inat, mavisini belli eden. Yalnızlığın geceye hançer gibi saplandığı vakitlerim de oldu elbet, ama bu gece yalnızlığın gerçek sahibinin gerçek yalnızlığına âmin duruyorum.

Gecenin yüreğine basa basa gözyaşıyla sana yürüdüğüm secdede bin yıldır beni bekleyen dualarla karşılaşıyorum… Her secdemde ipeksi yumuşaklığıyla dualar düş olup giriyor incitmeden, ruh iklimime. Annemin duaları, babamın duaları tertemiz duruyor oracıkta. Hala dudaktan yeni dökülmüşlüğün sıcaklığı, taze buğusu var üzerinde. Yeniden anlıyorum ki…  Beni oraya getiren sebeplerden ikisi de onlarmış meğer.

Sonsuzluğa açılan bir kapıya uzandığımın; yalvarmak için de, yakarmak için de, ağlamak için de doğru yerde olduğumun bilgisine ulaşıyorum ilham / iman denilen duygu ile. 

Kendini umduğu yerde değil, doğru bulduğu yerde, doğruluğuna inandığı yerde bulmak ne güzel… 

Düşten öte… Duanın ta kendisi…  Dua bir düş müdür? Düş değil midir? Bilemiyorum. Düşlerde edilmiş dualar yapılmış sayılmıyor mu? Usul-u fıkıhta ne diyor buna âlimler, orasını da bilemiyorum. Kesilmiş bir bıçak yarasında acı hissini veren akan kan mıdır? Kesilen et midir? Kurban bayramında kesilen kurbanlığın hali kölelik, kurbanlığa yaramayan yaşlı, hasta hayvanınki hürriyet midir onu da bilmem? Bıçağa boynunu uzatan İsmail mi yiğit, ondan vazgeçmeyi göze alan İbrahim mi orasını bilmek isteyen var mı? Rabbim diyorum: “Eğer nasibimde varsa, güzel diyebileceğin bir iyilik, senin hoşnut olacağın her bir güzel davranış, bunu gençken nasip et.”

Kendini gecelerde bulmak ne tarifsiz bir duygu. Nasıl da ısıtır insanı gecelerde güneşi ağırlamak. Düşten öte düşlerde bulmak. Dualarda çağlayanlar misali göz pınarlarının akışını yaşamak… Gözyaşlarında bulmak ne güzel. Dolup dolup ağlayamadığı tüm zamanların birikmiş yaşlarının sırrı bu gecenin çıkınında saklıymış meğer.

Boşluğuna düşerken dünyanın, sırtının yerde olduğunu kabullenmek. Yenilginin mutluluğunu doyasıya yaşamak. Yalvarmanın keyfine varmak, acziyetini avazın çıktığınca haykırmak. 

Seçkin bir kimse değilim                 
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

A. Cahit Zarifoğlu

Ben zayıfım, ben acizim, ben biçareyim demek hiç bu kadar tatlı gelmez günlük hayatta insana.

Hatta bu kelimeleri dile getirmemek, kendimizle ilgili cümlelerin arasında kullanmamak için bin bir türlü gayret içine girmez miyiz? Kurumuş incir dalının yanarken çıkardığı ses ve titreme halini yaşamaktan bahseder kitabımız.

Dua dua çoğalmak gecenin bir yarısında şehrin söz dinlemez karanlık sokaklarına bir bir mühür basmaktır mutlu yenilgilerle. Gündüz olduğunda geçilince o sokaklardan aşina oldukları hemencecik belli olacaktır.

Kendisini yaratana karşı acizim demek. Sessizim demek… Geceleyin sana yürüyorum demeyip yürümek… Onu aramak. Onu anmak. Onu tahayyül ederken gözlerinden iki damla yaşı taa toprağa kadar değdirmek.

Dualar kaynatan yüreğin buhuru gibi tütsülenen gözyaşlarının akıbeti hiç bu kadar göz önünde gerçekleşmiş midir?

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Muhasebe / Ay Vakti
Ve Çağ Alesta / Alâaddin Soykan
İbn-i Batuta’ya Göre Anadolu’da Ahilik... / İsmail Katgı
Alnımda Işıltısı Suların / Mustafa Özçelik
Sabahçı Kahvehaneleri / Karınca / Sedat Umran
Tümünü Göster